Evrene Fısıldanan Dilek | Karen McQuestion [Kitap Yorumu]

18 Ağu 2015

Orijinal Adı: Hello Love
Kitap Adı: Evrene Fısıldanan Dilek
Yazar: Karen McQuestion
Yayınevi: Aspendos Yayınları

Ne dilediğine dikkat et!
Andrea bir anda karar verdi ve aklına gelen her şeyi bir çırpıda yazıp bitirdi. Sonra yazdıklarını içinden okumaya başladı. Kibar, düşünceli ve şefkatli bir adam istiyorum. Gerçek bir adam, toy biri değil. Benden daha uzun boylu olmalı ve bilgisayar oyunları ya da bilardo, dart gibi oyunlara meraklı olmamalı. Benimle zaman geçirmekten hoşlanmalı, beni çekici bulmalı ve söylediklerimi gerçekten dinlemeli. Lütfen zeki biri olsun ama bana ukalalık taslayacak kadar da değil. Şöyle bir düşündükten sonra bir cümle daha ekledi. Ayrıca yaptığım esprileri anlayan biri olmalı.
Evrene bir mesajım var...
Herkes kağıtlarını almıştı. Martina anlatmaya başladı, “Yakın gelecekten beklentilerinizi düşünün. Daha iyi bir iş mi? Yeni bir ilişki mi? Yoksa bambaşka bir şey mi? Hayal gücünüzü kullanın. Bugün yapacağımız şey aslında sipariş vermek. Diyelim ki bir kitap okumak istediniz ve internetteki bir siteden sipariş ettiniz. Kitap elinize ulaştı. Peki ya sipariş vermeseydiniz, istemekle yetinseydiniz ne olurdu? Kitap elinize ulaşır mıydı? Elbette hayır. Çünkü sipariş vermediniz.
‘Bu güzel şeyler niye benim başıma gelmiyor?’
Sipariş vermeden sadece kelimeleri tekrarlayıp duruyorsunuz. Evrenin, sizin arzularınızdan, isteklerinizden ve dileklerinizden haberdar olması gerekiyor. Lüks isteklerden değil, mutlu ve tatmin olmuş bir insan olmanız için gerekli olduğunu düşündüğünüz şeylerden bahsediyorum.”


Evrene Fısıldanan Dilek, evet kitap tam olarak böyle bir konu içeriyor. Adından da anladığınız gibi bir dileğin dilenmesi ve onunla beraber değişen hayatları konu alıyor kitap. İki farklı yerde iki farklı insanın yolları bir dilek sayesinde kesişiyor ve yepyeni bir hayata başlıyorlar. 

Karen McQuestion'ın farklı bir kalemi var. Daha önce okuduğum Aşka Merhaba kitabı da güzeldi ama bu kitap ondan kat kat güzel olmakla beraber, konusu bakımından da benim için özel bir kitap oldu.Kitabın anlatımını da çevirisini de çok beğendim. Akıcıydı çünkü.Konuyu da güzel aktarmış çevirmeni.
Kitabımız iki bakış açısında ilerliyor. Bir Dan'in bir de Andrea'nın bakışından olayları okuyoruz ve bu olaylar çerçevesinde Dan ve Andrea'nın rastlantılarla kesişen kaderlerine tanıklık ediyoruz.

Dan, bir yıl kadar önce eşi Christine'i kaybetmiş, kızı Lindsay ve biricik köpekleri Anni ile beraber yaşayan bir duldur. Eşinin ölümüne ne kızı, ne kendisi ne de Anni alışamadığı gibi hepsi Christine'i hâlâ yanı başlarındaymış gibi anmaktan vazgeçmiyorlar...
Diğer tarafta ise, aldatılmış ve eşinden yeni boşanmış Andrea var. Andrea, eşini çok severek evlenmiş otuzlu yaşlarında bir genç kadın, ama eşi onun kıymetini bilemediği gibi bir de Andrea'yı aldatmış. Andrea da eşinden boşandıktan sonra kendisini işine vermiş, hatta hayattan tüm beklentilerini sıfıra indirmiş bir halde yaşamına devam ediyor. Ta ki en yakın arkadaşı Jade Andrea'yı "Kendi Geleceğinizi İnşa Edin." adındaki bir seminere katılmaya ikna edene dek...
Andrea, bu seminere katılıp, -seminerde anlatılanlara inanmasa- bile bir dilek dilemenin sorun olmayacağını düşünerek kendisinden istenilenleri yapıp, bir dilek diliyor ve sonrasını kadere bırakıyor. :)


“Unutmayın,” dedi Martina. “Hepimiz kendi hayatlarımızın yıldızlarıyız. Bu filmi en iyi şekilde yönetmek için elimizden geleni yapalım.”

Dileğinde; iyi, yumuşak kalpli ve onu anlayabilecek bir adamla tanışmak istediğini belirtiyor, tabi bu dilek de bir şekilde Dan'e çıkıyor ve kader bu ikiliyi bir araya getiriyor. Ama asıl konu buradan sonra başlıyor.

Andrea'nın dilediği dilekten sonra hem Dan'in hem de Andrea'nın hayatı değişiyor. 
Her şey, Lindsay'in Anni'yi gezdirmek için dışarı çıkarması ve iki sokak serserisinin de Anni'yi kaçırması ile başlıyor aslında. Dan ve Lindsay biricik köpekleri Anni'nin kaybolmasından dolayı yıkılıyorlar. Özellikle de Lindsay. Her yerde, ellerinden gelen her türlü imkânı kullanarak Anni'yi arıyorlar. Fakat bu aramaları hiçbir bir çözüme ulaşmıyor. Ama yine de umutlarını yitirmiyorlar baba kız.
Öte yandan, Andrea tek başına sürdürdüğü sıkıcı hayatında tesadüfler sayesinde Anni ile tanışıyor. Onu kaçıran serserilerin elinden kurtarıp, kendi sorumluluğuna alıyor ve sıkıcı hayatı bir anda bambaşka bir hal alıyor. Eskiden gülüp geçtiği o köpek severlerden biri haline geliyor ve gittiği her yere Anni ile gitmeye başlıyor. 

“Sen benim küçük kızımsın ama değil mi,” dedi bir yandan onun yumuşak tüylerini okşarken.


Anni'yi hayatının merkezine oturtan Andrea için hayat yaşanılabilir ve keyifli bir hal almaya başlıyor. Tabi bu da bazı tesadüfleri birbiri ardına getirmeye... Dan'in Anni'nin yaşadığında dair tüm umutları yok olmaya yüz tutarken Lindsay inatla Anni'yi bulmak için çabalamaya devam ediyor ve tesadüfler tesadüfleri kovalarken Dan ve Andrea'nın yolu kesişiyor...

Bu kısımdan sonrası kitapta kalsın. Ben çok beğenerek okudum bu kitabı. Güzel bir anlatımı ve içten bir konusu vardı. Merak ederek, konuya kapılarak okuyorsunuz. :)


BATAKLIK MELEĞİ | LAURA LANDON [KİTAP YORUMU]

12 Ağu 2015

Orijinal Adı: Intimate Surrender
Edisyonu: Bataklık Meleği
Yazar: Laura Landon
Yayınevi: Aspendos Yayınları

Gizli Bir Skandal
Hannah Bartlett, masumiyeti babasının evlerine çağırdığı bir rahip tarafından çalındığında ve evinden uzaklaştırıldığında henüz on beş yaşındaydı. Tek başına kaldığı sokaklarda hayatta kalabilmek için asla hayal edemeyeceği bir hayatın içine girdi. Şimdiyse, Madam Genevieve -Londra'nın en ünlü genel evinin sahibesi- olarak genç kızları sokaklardan ve kötü kaderlerinden korumak için hayatını adamaya hazır.

Beklenmedik Bir Cazibe
Papaz Rafe Waterford, katıldığı bir parti sırasında karşılaştığı Hannah'ın güzelliğinden anında etkilenir. Hannah, Rafe'in tüm ısrarlarına rağmen onunla birlikte olmayı reddetmektedir. Çünkü, Rafe bir papazdır ve Hannah'la yaşadıkları tutkulu ve büyüleyici o aşkı unutmamakta ısrarcıdır.




Laura Landon'ın Tarihi Aşk türünde diğer yazarlardan çok farklı bir kalemi var; sade, anlaşılır ve özgün. Okurken sıkmadığı gibi boğucu bir anlatımı da olmadığı için kitap rutin seyrinde, keyifli bir şekilde ilerliyor. Bataklık Meleği de yazarın kalemini taşıyan kitaplarından birisiydi. Okurken sıkılmadım, bilakis konusu yönünden, her sayfasında merak içerisinde okuduğum bir kitap oldu benim için. 
Bir önceki kitap Masum Yalan'da(Okumadıysanız okuyun kesin!) tanıdığımız ama gerçek dünyasına dair bir bilgi sahibi olmadığımız Madam Genevieve'nin, yani Hannah Bartlett'ın hayat hikâyesini okuyoruz bu kitapta. 

Hannah, daha 14 yaşlarındayken -babasının da üyesi olduğu- din adamları cemiyetindeki bir Rahip tarafından, kendi evlerinde tecavüze uğrar. Babası yıllar boyu Hannah'ın güzelliği yüzünden onun lanetli birisi olduğunu, Tanrı'nın lanetini alıp, erkekleri baştan çıkartmak için dünyaya geldiğini düşünen birisi olduğu için, Hannah'ın uğradığı bu iğrenç saldırıda genç kızı suçlu bulur ve kızını öldüresiye döverek, evlerinden atar.

Daha küçücük yaşında, başına gelen korkunç şey yetmemiş gibi sokakta kalan Hannah ise, yardım istemek için tek dostu olan Grace'in yanına gider. Fakat Grace ve kız kardeşi Caroline'ın da Hannah'a bir desteği olamaz.

Sokaklarda bir başına kalan Hannah, aç ve sersefil bir haldeyken fahişenin birisi tarafından kurtarılır ve sonrasında hayatta kalmak için yapabileceği tek şeyi yaparak bugün, namı herkes tarafından bilinen ünlü Madam Genevieve olur.

Aslında Hannah'ın Madam Genevieve'de yaşadığı fahişe hayatı, eline geçen parayı değerlendirip de Madam Genevieve'i satın alana kadar sürer. Sonrasında tamamen farklı bir amaca yönelir Hannah. İçindeki o masum kız, kendisi gibi sokaklarda bir başına kalmış genç kızlara yardım etmeye karar verir.
Bu kısımdan sonrasında, Hannah'ın ve kaderinin onun karşısına çıkardığı Rahip Rafe Waterford'un hikâyesini okumaya başlıyoruz aslen. Rafe bir lord, bir asil olmasına karşın, henüz yemin etmemiş bir papazdır. Hâl böyle olunca da Hannah ve Rafe'in ilişkisi inişli çıkışlı bir sınava tabi tutulur.
"O da Tanrının hayatına Rafe’i sokarak yaptığı acımasız şakaya gülmek isterdi. Ama kendini ne kadar zorlasa da adam onu öptüğünde canlanan hislerinde komik bir şey göremedi."
Hannah, yıllar sonra arkadaşı Caroline'ın teklifi üzerine ilk kez kasabasına dönmeye karar verir. Londra'daki Madam Genevieve'in içindeki hayatının dışında, Hannah Bartlett olarak birkaç günlük kısa bir tatil yapmak ve yıllardır özlediği arkadaşlarını görmek adına... Ama hiç beklemediği bir şey olur ve Lord Rafe Walterford'un ilgisini çeker. Hiç istemese de. 
Kitapta en sevdiğim şey, Rafe'in karakteriydi. Evet, o bir rahipti ve Hannah'ın en büyük kâbusuydu. Ama Hannah'a, herkesin kalbinin o kadar kötü olmadığını çok güzel gösterdi Rafe. Genç kadına duyduğu aşkı o kadar büyüktü ki, Hannah'ın gerçek yaşantısını öğrendiğinde onu kınamadığı gibi, sadece yardım etmek için yanında oldu. Hem Hannah için hem de onun koruduğu çocuklar için bir kurtarıcı olmayı seçti Rafe. 
Kitap boyunca Hannah Rafe'i kendisinden uzak tutmak için çeşitli şeylere başvurdu ama bunların hiçbir Rafe'i vazgeçirmedi. Hannah'a da hak vermedim değil. Bir fahişe
-hem de namı Londra'yı sarmış bir fahişe!- olarak Rafe gibi iyi, saf ve temiz yürekli birisine kendisini layık görmemesi doğaldı aslında.


"Hannah’ın birbirlerinden ne kadar farklı olduklarını kanıtlamak için kendini sattığını biliyor ve bunu engellemek istiyordu."


Laura Landon yine güzel bir kurguyla kalemini konuşturmuş. Başlarda durağan başlayan ama ilerledikçe sizi içine alan bir konusu var Bataklık Meleği'nin. Çünkü asıl olay; Hannah'ın fahişe olmasınlar diye sokaklardan ve  başka bir genelevin sahibi Skinner denen bir adamın elinden aldığı çocuklara kendini adayışıyla alakalı. Bunun yanında da Rafe'in onun Madam Genevieve maskesi altındaki gerçek Hannah Bartlett'i görmesiyle tabi
....







 
FREE BLOGGER TEMPLATE BY DESIGNER BLOGS