YOLUM AŞKA DÜŞTÜ | MERAL KIR [Kitap Yorumu]

5 Haz 2015


Bir daha dünyaya gelirse âşık olacağı adamı insan ırkından seçmeye karar veren şaşkın akademisyen Sena Tekin ve önce Sena’yı öpüp sonra, "Pardon, ben senin ağabeyin sayılırım." diyen Ahmet Sancaktar’dan soluksuz okuyacağınız bir roman… 




AŞK, ZOR OYUNLARI SEVERDİ.
AMA BU BİR OYUN DEĞİLDİ;
BU, TUTKUYA YENİK DÜŞENLER İLE YOLU AŞKA DÜŞENLERİN SAVAŞIYDI. 



Severek yaptığı bir işe, harika bir nişanlıya ve güzel dostlara sahip olan Sena’nın tüm hayatı televizyonda izlediği bir haberle alt üst olur. Özenle kurduğu dünyası yavaş yavaş yıkılırken, hayatını geri alacağına dair tüm umutlarını kaybetmenin eşiğine gelir. Ancak Sena’yı asıl korkutansa, yıllardır âşık olduğu Ahmet Sancaktar’ın onu korumak için her şeyi göze almasıdır.
Çünkü artık genç kızın hem hayatı hem de kalbi tehlikededir…

Ünlü ve zengin Sancaktar Ailesi’nin hırçın, asabi ve ukala olarak tanınan üyesi Ahmet Sancaktar’ın sevdikleri için yapamayacağı şey yoktur. Ancak girdiği amansız kovalamacanın içinde Sena’yı korumak için yaptıkları kendisini bile şaşırtırken, Ahmet’i asıl korkutan şey ise ayağına dolanan aşktır. 
Karanlıktaki düşmanla savaşmak mı, yoksa aşka karşı gelmek mi daha zordu?
Yaşayıp görmekten başka şansı yoktu…


Herkese Merhaba!

Uzun bir aradan sonra, yorum orucumu -nihayet- enfes bir kitapla bozuyorum.
Size, bugün bir kitaptan çok sevgiyle harmanlamış bir eseri yorumlayacağım. Çünkü baştan sona, her kelimesinde nasıl bir sevgi içerdiğini biliyorum. Bir kitabı okurken kurguya ne kadar kapılıp, onunla birlikte olaylara dahil olursunuz bilmem. Ama bazı kitaplar siz onlara ne kadar karşı koysanız da sizi içine çekip, dünyalarına hapseder ve siz, o öykü son bulana kadar her kelimeyi gerçekmiş gibi yaşayarak okursunuz. 

Yolum Aşka Düştü de tam olarak böyle bir eser. Her satırında, her paragrafında, her bölümünde ve her sayfasında kitapla beraber, adeta bir bütün gibi okuyor, yaşıyor ve her şeyi hissediyorsunuz. Özetlemem gerekirse, Yolum Aşka Düştü benim için gerçeklik ve kurgu arasındaki ince bir çizgide gidip gelen bir romandı. Tabi bunda en büyük rol de yazara ait bana göre.

 Hani bazı kalemler vardır ya, zaman geçtikçe ilerler, zaman geçtikçe gelişirler... İşte Meral Kır'ın kalemi de böyle bir kalem. Bundan önceki iki kitabını çok sevmiş birisi olarak, şu an size hayran kaldığım, yer yer güldüm, yer yer ağladığım ama eşsiz bir çizgide ilerleyen bir kitaba yorum yapacağım. Sanırım farklı tatlara aç herkese hitap edecektir bu kitap. Özellikle de klasiklerden sıkılmışsanız.

Kitabın kurgusuna çok değinmek istemiyorum zira kitapla ilgili ne söylersem ucu açık bir spoiler olur ve önüne geçemem gibi geliyor.
Çünkü baştan sona bir hareket ve olay söz konusu kitapta. Her şey birbiriyle uzak-yakın bir bağlantıya sahip. Bu yüzden okuduğunuzda, -benim gibi- her olayı yaşayarak okumanız adına yorumda kurguyu dışarıya atacağım.

Yolum Aşka Düştü, her ne kadar Sancaktarlar Ailesi serisine bağlı bir kitap olsa da aslında kendi başına bambaşka bir kulvar oluşturmuş. Olayların başlangıç noktası ve ilerleyişi kitabı seriden bağımsız bir hale getiriyor. Kitap, ilk sayfadan son sayfaya kadar Ahmet ve Sena'nın yaşadıkları aşkı ve bu aşkın verdiği sınavı işleyen bir kurgu üzerine kurulu.Tabi polisiye gizemiyle beraber!
Sena'nın yıllar boyu Ahmet'e olan ve kendisinden başka kimsenin bilmediği, kendi içinde yaşadığı, onunla var olduğu aşkı Ahmet Sancaktar'ın Sena'ya yardım etmesi gereken bir olayda sınanıyor. Sena, hem aşkını hem de ruhunu bu savaşta feda etmeyi göze alınca ve Ahmet'e duyduğu o büyük aşkla hiç kurmadığı, kurmayı düşünmediği bir hayale kapılınca, her ikisi de kendisini büyük kayıplar verdikleri bir aşk sınavında buluyorlar.

"Hangisi daha zordu? İmkânsız bir hayali umut ederek yaşamak mı? Yoksa hayallerinde bile yer vermeye cesaret edemediğin bir aşkı umut etmekten korkmak mı?"



Bu alıntı da anlatmak istediğim durumun özeti olmalı. Sena ne zaman aşkı "onunla" yaşamayı seçiyor işte o zaman hem kalbini hem de ruhunu tehlikeye atıyor. Tabi bunun yanında canı da tehlikede!

"Çünkü Sena aşkı onda yaşamayı seviyordu, onunla yaşamayı değil."

Ayrıca Meral Kır'ın kaleminde beni en çok etkileyen şey, her kitabında kalem değiştirmesi. Kalemi sürekli gelişiyor. Bu kitapta bunu daha net anlıyorsunuz. Devamlı okuduğunuz bir yazar olduğunda sürekli bir çizgide gitmesi kimine tat verebilir belki ama ben çabuk sıkılır, farklı tatlar aramaya başlarım.
 Meral Kır, bu kısımda okuyucuyu kendine hapseden bir kalem değişimi yapıyor. Bir önceki kitabı Aşkı Seçtim'in kurgusuna hayran kalmıştım. Sadece bir noktasında tüm kurguyu ağzım açık kalacak şekilde okuyup, kendisine hayran oldum. Ve açık söylemek gerekirse Yolum Aşka Düştü'nün kurgusunu dinlemiş olmama rağmen okuyana kadar Aşkı Seçtim'i geçebileceğine inanmamıştım.

Ama Yolum Aşka Düştü'yü ilk okuduğumda, ilk sayfadan son sayfaya kadar büyük bir iniş çıkış içerisinde okudum kitabı. Zaten kurguya kapılıp gidiyorsunuz okurken. Tabi kurgunun yanında olayların gelişme zinciri ve sürekli inip-çıkan aksiyon da şaşırtıyor sizi. Bir yerde rutin bir hal alıyorken, bir yerde "Hop!" bir patlak noktası geliyor karşınıza ve siz devamının ne olacağını düşünmeye başlıyorsunuz bu sefer.
Ayrıca kitapta -diğer kitaplarda da olduğu gibi- büyük bir olay ve gizem var. Kitap boyunca Sena'nın başına gelenleri ve bu gizemi sonuçlandırmaya çalışan Ahmet Sancaktar'ın verdiği savaşı okuyorsunuz ayrıca.

Tabi bir de karakterler faktörü var!
 Sena ve Ahmet'i önceki kitaplardan tanıyoruz hepimiz, ya da kısmen de olsa biliyoruz diyebiliriz. Yolum Aşka Düştü'de sevdiğim diğer şey de karakterlerinin kişiliklerinin değişmemiş olması.
 İlk kitapta tanıdığım Ahmet ve Sena ile kitap boyunca okuduğum karakterler arasında bir fark olmaması beni memnun etti. Öyle bir anda âşık oldum halleri alan, aşkı için savaşan karakterler bana çok da gerçekçi gelmiyor. Bir kişinin karakterinin bu kadar kolay değişmesini daima saçma bulmuşumdur.
Meral Kır özellikle Ahmet'in karakterine hiç ama hiç dokunmamış sanırım. Kitabın sonuna kadar Ahmet'ten beklediğim davranışlar gördüm. Bir yer hariç! Sanırım o da benim hayallerimi yıktığı içindi! Gerçi sonra çok pişman oldu ama... ne fayda!





"Bir gün, Sena onu affetme büyüklüğünü gösterse bile, Ahmet'in kendine böyle bir iyilik yapması söz konusu bile değildi. Bağışlamak, telafisi mümkün olan hatalar için geçerliydi. Ahmet öyle bir şey yapmıştı ki, zamanı geri bile alsa, yaşananları değiştirmesi mümkün değildi." 



Son sayfalara kadar karakterinden ödün vermeyen Ahmet son kısımlarda bir değişim yaşıyor. Aslında değişim de denilemez. Sadece yaşadıklarının etkisiyle artık değişmesi, en azından içindeki kişinin dışarı çıkması gerektiğine karar verip taktığı maskeden kurtuluyor ki bu da zaten olması gereken bir süreçti.Aşağısında olsaydı asla kabul edemezdim. Öyle bir anda âşık olamazdı. Olsaydı, Sena ona yıllar boyu tek başına âşık olarak yaşamazdı.

Kezâ, Sena için de aynı durum söz konusu. Bu kızı ilk kitaptan beri ayakları yere sağlam basan biri olarak düşünüyordum.Beni hiç yanıltmadı. Kimsesiz olmasının ona verdiği ürkeklik ve kırgınlığının dışında güçlü bir karakteri var. Eğer öyle olmasaydı bu kitap boyunca yaşadıkları ve yıllar boyu sevdiği Ahmet'e dair kaybettiği inançları onu yerle bir ederdi. Ama Sena her seferinde küllerinden yeniden doğdu, daha güçlü bir şekilde ayakta kalmayı başardı.

Uzun lafın kısası dolu dolu bir kitap okudum ben. Umarım siz de aynı şekilde keyif aldığınız, dolu dolu okuduğunuz ve hikâyede kaybolduğunuz bir okuma süreci geçirirsiniz.





 
FREE BLOGGER TEMPLATE BY DESIGNER BLOGS